Yükleniyor...

Kılıç Avukatlık

Boşanma Davası Ankara Hukuk Bürosu
Tarih: 24.08.2020

4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma davası anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davası şekilde açılabilmektedir.

BOŞANMA DAVASI

4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma davası anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davası şekilde açılabilmektedir.

A.ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI

Çekişmeli boşanma davası,özel ve genel boşanma nedenleri olarak ikiye ayrılmaktadır.Özel boşanma sebepleri Medeni Kanunu'nun 161-165. maddeleri arasında düzenlenmekte olup özel boşanma nedenlerinin ispatı halinde hakim boşanma kararı vermek zorundadır. Özel boşanma sebebine dayalı davalarda karşı tarafın kusurunun veya fiilinin ağırlığı ispatlanması gerekmemekte sadece özel boşanma nedeninin ispatlanması ile boşanma kararı verilmektedir. Boşanma davası hem genel hem özel sebebe dayalı olarak açılmışsa mahkeme genel ve özel sebepler hakkında ayrı ayrı karar verilmelidir.

-Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2017/2992 K. 2017/8145 T. 3.7.2017 ilamı;

Dava; boşanma istemine ilişkindir. Davacı-karşı davalı erkek karşı dava dilekçesinde “kadının zinası ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması" sebeplerine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuştur. Bu durumda davacı-karşı davalı erkek boşanma sebebi olarak hem zina hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını göstermek suretiyle özel ve genel boşanma sebeplerine birlikte dayanmak suretiyle dava açmıştır. Mahkemece evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilmiş, zina sebebiyle açılan boşanma davası yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Mahkeme, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup; her bir talep hakkında ayrı ayrı verilen hükmü, kararın sonuç kısmında göstermesi gerekir. O halde davacı-karşı davalı erkeğin zina hukuki sebebine dayalı boşanma istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2016/17191 K. 2017/1034 T. 6.2.2017 ilamı;

Mahkemece, davacı erkeğin 17.02.2011 tarihinde açtığı evlilik birliğinin sarsılması ( TMK m. 166/1 ) sebebine dayalı boşanma davası ile 20.11.2014 tarihinde açtığı zina ( TMK m. 161 ) sebebine dayalı boşanma davası birleştirilmiş; zina sebebine dayalı birleşen davada tarafların boşanmalarına hükmedilmiş, zina sebebine dayalı birleşen davada boşanma kararı verildiğinden bahisle evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle açılan boşanma davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkeme, her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurmak zorundadır ( HMK m. 294 vd. ). Bu durum kanunun ağır ihlali niteliğinde olup, taraflarca temyiz edilmemiş olsa bile hükmün bozulması imkan dahilindedir. ( HUMK m.435/1 ). Davacının, evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak açtığı boşanma davası hakkında da toplanan deliller değerlendirilerek olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

ÖZEL BOŞANMA SEBEPLERİ

1.ZİNA

Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşmektedir ve affeden tarafın dava hakkı yoktur.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2014/14222 K. 2014/14938 T. 30.6.2014;

Zina, mutlak boşanma sebebidir. Sebebin gerçekleşmesi halinde birlik temelinden sarsılmış sayılır. Her iki hukuki sebebe birlikte dayanılmış ise, zinanın ispatlanması halinde, bu sebeple boşanma kararı verilmesi gerekir. Böyle bir durumda artık genel boşanma sebebinin şartlarının gerçekleşip gerçekleşemediğine bakılmaz ve bununla ilgili ayrıca bir hüküm oluşturulması da gerekmez. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının, Şener isimli şahıs ile imam nikahlı olarak birlikte yaşadığı, hakkında yakalama emri bulunan Şener'in kadının yaşadığı evde yakalandığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında kadının zinası ispatlanmıştır. Bu durumda, kocanın karşı davası yönünden kadının zinası ( TMK. md. 161 ) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, boşanma kararının 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayandırılması usul ve yasaya aykırıdır.

-Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2014/26168 K. 2014/25672 T. 15.12.2014 ilamı;

Dava; kadın tarafından açılan zina nedeniyle boşanma davası ile karşılık boşanma taleplerine ilişkindir.

Kocanın kusurlu eylemlerine karşılık, kadın da güven sarsıcı davranış oluşturacak nitelikte telefon ve internette görüşmeler yapmış, bir kaç kez intihara kalkışmış, bir kişiyle internet görüşmeleri nedeniyle çıkan tartışmada kocanın şiddet uygulaması üzerine evi terk etmiştir. Kocanın tanıklarının görgüye dayalı beyanına, sırf akraba oluşları sebebiyle mahkemece itibar edilmemesi doğru değildir. İddialar bir kısım telefon ve internet görüşme kayıtları ile de doğrulandığından kocanın boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekir.

Davalı-davacı kadın, kocanın başka kadınla yaşadığı iddiası ile zina sebebine dayalı boşanma davası açmış, davanın 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

Mahkemece, davalı-davacı kadının en geç karşı dava dilekçesi tarihi itibariyle zina olgusunun öğrenilmiş olduğu, buna göre de, zina sebebine dayalı birleşen boşanma davasının 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı kabul edilmiştir. Ancak kadının tanıkları kocanın başka kadınla yaşamaya devam ettiğini beyan etmişlerdir. Ayrıca kadın, kocanın birlikte yaşadığı kadından bir çocuğun doğduğuna ve kocanın tanıması nedeniyle nüfusa tescil edildiğine dair nüfus kayıtlarını sunmuştur.

Kadının tanıklarının beyanı ve kocanın evlilik dışı doğan çocuğun doğum tarihi nazara alındığında, kocanın zina eylemini sürdürdüğü ve çocuğun doğum tarihine göre birlikte yaşadığı kabul edilmelidir. Kadının zina sebebine dayalı boşanma davasının süresinde olup bu davanın da kabulü gerekir.

2.Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşmektedir. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-2420 K. 2019/750 T. 20.6.2019 ilamı;

Asıl dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine; karşı dava ise hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış nedenine dayalı boşanma isteklerine ilişkindir.Olayda, tarafların fiilen ayrı yaşamaya başladığı dönemde davacı-karşı davalı erkeğin ortak çocuğu görmek için müşterek haneye gittiği, kapının girişinde tarafların tartışmaya başladıkları, karşılıklı itiş kakış yaşandığı, erkeğin içeri girip eşini yatak odasına götürerek koluna vurduğu, saçını çektiği ve tanık ifadesine göre erkek eşin elinde bir yumak saç kaldığı, bu olay nedeniyle Sulh Ceza Mahkemesi'nin dosyasında tarafların yargılanarak ceza aldığı, bu olaydan iki gün sonra da davalı-karşı davacı kadının boşanma davası açtığı, diğer yandan erkeğin eşini etrafta "ahlâksız, içkici" gibi sözlerle kötülediği tüm dosya kapsamı ile sabittir. Davalı-karşı davacı kadının ceza dosyasına konu fiziksel şiddet eylemi nedeniyle eşini affettiğine dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

Davacı-karşı davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması ve sarf ettiği hakaret sözcükleri dikkate alındığında bu eylemlerin onur kırıcı davranış sayılacağı, dolayısıyla hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış maddesinde belirtilen koşulların oluştuğu ve kadın eşin karşı davasının kabulü gerektiği belirgindir. Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

3.Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2014/3225 K. 2014/15341 T. 3.7.2014 ilamı;

Boşanma talepli açılan bir davada; iki ayrı boşanma sebebine dayanılabilir. Davacı-davalı kocanın dava dilekçesindeki açıklamalarından boşanma talebinin haysiyetsiz hayat sürme yanında evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine de dayandığı anlaşılmaktadır. Haysiyetsiz hayattan söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için, başkalarıyla ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş olması ve bu şekilde yaşamanın az veya çok devamlılık göstermesi gerekir. Davalı-davacı kadının başka erkeklerle cep telefonu ve sanal ortamda çok sayıda görüşmeler yaptığı, evlilik birliğinin mutluluğunu sağlama ve eşine sadık kalmak yükümlülüğünü ihlal ettiği ve evlilik birliğini ve ortak hayatı sürdürmesi diğer eşten beklenmeyecek derecede temelinden sarstığı da açık ve tartışmasızdır. Kocanın şiddetli geçimsizlik hukuki sebebiyle açılan boşanma davasının kabulü gerekir.

Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı kadın ağır kusurlu ise de, koca da hakaret edip evin kilidini değiştirdiğinden kusurlu olup, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulü ile boşanmaya karar verilmelidir.

4.Terk

Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim “veya noter” tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim “veya noter” , esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/5550 K. 2019/9240 T. 25.9.2019 ilamı;

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkeğin babasının, davalı-karşı davacı kadını hamileyken, kadının ailesinin evine bırakıp gittiği, davacı-karşı davalı erkeğin, kadının ailesine kızını istemiyorum dediği, doğum sırasında ve sonrasında eşi ve çocuğu ile ilgilenmediği gibi ortak çocuğu görmeye dahi gelmediği, çocuğun ve eşinin ihtiyaçlarını karşılamadığı anlaşılmaktadır. "Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır” ( TMK m. 164/1 ). Somut olayda da terk edilen, davacı-karşı davalı erkek değil davalı-karşı davacı kadındır. Çünkü davalı-karşı davacı kadın ortak konuttan davacı-karşı davalı erkek tarafından gönderilmiş akabinde de kadının ailesine davalı-karşı davacı kadını istemediği beyan edilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Davacı-karşı davalı erkeğin terk sebebine dayalı boşanma davasının reddi gerekmektedir. Ne var ki, bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırılmıştır. Bu sebeple, davalı-karşı davacı kadının erkeğin davasının kabulüne yönelik temyiz itirazları yerinde olup, temyiz edilen hükmün bu yönden bozulması gerekirken, yazılı şekilde onanması isabetsiz olup, davalı-karşı davacı kadının, erkeğin davasının kabulüne ilişkin karar düzeltme talebi açıklanan sebeple yerinde görülerek kabulüne karar vermek gerekmiştir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2017/6538 K. 2019/3363 T. 25.3.2019 ilamı;

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 164. maddesi, eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise, istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtarın da sonuçsuz kalması halinde terk edilen eşin, boşanma davası açabileceğini hükme bağlamıştır. Davacı erkek 23.07.2015 tarihinde ihtar isteğinde bulunmuş, istek doğrultusunda verilen karar davalı kadına 24.07.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, aradan yasanın aradığı iki aylık süre geçtikten sonra 14.12.2015 tarihinde boşanma davası açılmıştır. Davalı ihtar istek tarihinden önceki dört aylık fiili ayrılık döneminden evvel 26.01.2015 tarihinde nafaka isteğinde ( TMK m. 197 ) bulunmuş ve bu istek haklı kabul edilerek 26.02.2015 tarihinde nafakaya hükmedilmiştir. Ve karar da 17.12.2015 tarihinde kesinleşmiştir. Nafaka davası dört aylık fiili ayrılık döneminde açılmamıştır. Açılan nafaka davası sonucu verilen nafakaya ilişkin hükmün fiili ayrılık döneminde kesinleşmiş olmasının terke dayalı davaya etkisi yoktur. Nafaka hükmü lehine nafakaya hükmedilenin, dava tarihi itibariyle ayrı yaşamakta haklı olduğunu gösterir. Aksi düşünce, bir nafaka davası açan ve yararına nafakaya hükmedilen eş hakkında artık terke dayalı boşanma davası açılamaz sonucunu doğurur. Kanunun amacının bu olmadığı açıktır. ( H.G.K ‘nun 18.11.1998 gün ve 824/2-820 sayılı, 2.H.D'nin 27.09.2005 tarihli 11274-12936 Sayılı kararı ).Toplanan delillerle de taraflar arasındaki ayrılığın altı aydan fazla sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu halde ihtar kanuni şekillere uygundur. Terke dayalı davanın reddedilebilmesi için terkte haklılığın değil, eve dönmemekte haklılığın kanıtlanması gerekmektedir. O halde toplanan delillerle, ihtarın samimi olup olmadığı, davalının ihtara uymamakta haklı olup olmadığı değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2015/21712 K. 2017/11 T. 9.1.2017 ilamı;

Toplanan delillerden davacı erkeğin, eşine 27/01/2014 tarihinde terk ihtarı (TMK m.164 ) tebliğ ettirdiği anlaşılmaktadır. Bir eş, terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar istek tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesine dayalı boşanma davası için; boşanma sebebi olarak kabul edilemez. Davacı erkek eşinin ihtar tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiştir. İhtar istek tarihinden sonra davalı kadına yüklenebilecek başkaca yeni bir vakıanın varlığı da kanıtlanamadığına göre, boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

5. Akıl Hastalığı

Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2018/2559 K. 2018/6246 T. 15.5.2018 ilamı;

Davalı kadın tam kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir ancak toplanan delillerden davalı kadının akıl hastalığı sebebiyle kısıtlanarak kendisine vasi atandığı anlaşılmaktadır. Akıl hastası olan davalı kadının davranışları iradi olmadığına göre, kusurundan söz edilemez. Buna karşın hastanede yattığı süreçte eşiyle ilgilenmeyen, onu arayıp sormayan davalı erkeğin boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurludur. Mahkemece davalı kadının tam kusurlu kabul edilmesi hatalıdır.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2009/5912 K. 2010/8623 T. 29.4.2010 ilamı;

Dava akıl hastalığına dayalı boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanunu'nun 165. maddesi uyarınca, eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. Toplanan delillerle, davalının akıl hastalığının davacı eş için müşterek hayatı çekilmez hale getirdiği kanıtlanmamıştır. Davacının davasının reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

GENEL BOŞANMA SEBEPLERİ

Evlilik Birliğinin Sarsılması

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/3767 K. 2019/10395 T. 21.10.2019 ilamı;

İlk derece mahkemesince ve bölge adliye mahkemesince kadına yüklenen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre "Erkeğin ailesini istemediği, sık sık evi terk ederek erkek ve çocuklarla ilgilenmediği, kavga çıkarttığı, küçük düşürücü tutum ve davranışlarının olduğu ve güven sarsıcı davranışta bulunduğu; erkeğin ise "Şiddete yönelik eylemlerinin olduğu ve kadını öldürmekle tehdit ettiği, gerçekleşen durum karşısında, tarafların boşanmaya sebebiyet veren olaylarda eşit kusurlu olduğu anlaşılmakla, yanılgılı değerlendirme sonucu davalı-karşı davacı erkeğin ağır, davacı-karşı davalı kadının az kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemeyeceğinden kadın yararına TMK'nun 174/1-2. madde koşulları oluşmamış olup davacı-karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak kurulan hüküm doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-1895 K. 2019/630 T. 30.5.2019 ilamı;

Dava; anlaşmalı boşanma protokolünden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkindir. Anlaşıldığı üzere, davalı baba protokol uyarınca müşterek çocukların eğitim giderlerini eğitim yaşantılarının sonuna kadar ödemeyi serbest iradesiyle üstlenmiştir. Mahkemece de tarafların serbest iradesiyle beyanda bulunduklarına kanaat getirildikten sonra taraflarca düzenlenen protokol hükümlerinin kamu düzenine, ahlâka ve adaba aykırı olmadığı kabul edilerek onaylanmış ve boşanma kararı verilmiştir. Sözü edilen anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesi ile sözleşme niteliğinde olan protokol hükümleri taraflar için bağlayıcı hâle gelmiştir ve kesinleşen sözleşme hükümlerinden tarafların vazgeçmesi mümkün değildir. Öte yandan, bu davadan önce de taraflar arasında görülüp sonuçlanan ancak tebliğ işlemleri yapılmadığı için kesinleşmeyen Aile mahkemesinin dosyasında da velayet hakkı anneye verilmesine karşın yukarıda sözü edilen protokol hükmü aynen muhafaza edilmiştir. Diğer bir anlatımla, protokolde uyuşmazlığa konu "eğitim giderlerinden sorumluluk" maddesi "velayet" hükmünden bağımsız olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla "velayetin değiştirilmesi" hâlinde söz konusu hükmün geçerliliğini yitirdiği kabul edilemez. Anlaşmalı boşanma davasında sunulan ve hâkim tarafından onaylanan protokol hükümleri bir bütündür ve bir kısmının geçerli olduğunu kabul edip, bir kısmının ise uygulanamayacağını ileri sürmek iyi niyet kuralları ile bağdaşmamaktadır. Aksi durum, somut olay açısından çocuğun üstün yararını da zedeler mahiyettedir. Sonuç itibariyle, davalı babanın herhangi bir çekince koymadan kabul ettiği velayetin değiştirilmesi davasını gerekçe göstererek ortak çocukların mağdur olmasına yol açacak şekilde yapılan velayet düzenlemesinden bağımsız olarak ödemeyi taahhüt ettiği eğitim giderlerinden sorumlu olmadığını ileri sürmesi ve bu yönde mahkemece direnme gerekçesi oluşturulması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-1939 K. 2018/1296 T. 4.7.2018 ilamı;

Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı ( TMK m. 166/1 ) olarak açılan boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa, bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan sebeple isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/1342 K. 2019/7075 T. 12.6.2019 ilamı;

Dava, davacı erkek tarafından Türk Medeni Kanunu'nun 166/1 maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davasıdır. Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu kabul edilmişse de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı kadının hakaret eyleminden sonra evlilik birliğinin devam ettiği, bu eylemin davacı erkek tarafından affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığı nazara alındığında, davalı kadına kusur olarak yüklenilemeyeceğinin; yine davalı kadına kusur olarak yüklenen eşinin şartlarını beğenmediği vakıasının, tarafların sosyal ve ekonomik durumu gözetildiğinde davalı kadının 7 metrekarelik bir odada kalmak istememesinin olağan olduğu bu vakıanın da kadına kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davacı erkek, davalı kadına oranla daha ağır kusurludur. O halde, davacı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.

B.ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI

TMK 166 maddesi uyarınca anlaşmalı boşanma davası şartları.

1.Evlilik en az bir yıl sürmüş olmalı,

2.Eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi,

3.Hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi,

4.Hakimin boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.

 

 

 

BOŞANMA DAVASINDA YETKİLİ MAHKEME

Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Medeni Kanun 19. maddesi uyarınca, yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.

-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-2488 K. 2018/1854 T. 6.12.2018 ilamı;

Dava 13.11.2013 tarihinde açılmış olup, dosya içerisinde bulunan nüfus kaydında davacının yerleşim yerinin davadan önce 11.10.2013 tarihi itibariyle " Malatya" olduğu, tanık beyanlarına göre de davacının Malatya ilinde doktora yaptığı, ailesinin orada yaşadığı, taraflar arasında ayrılığa sebebiyet veren son olayın 09.11.2013 tarihinde Elazığ'da gerçekleştiği, davacının bu olaydan sonra ortak ikametgâhtan ayrılarak ailesi ile birlikte yaşadığı Malatya iline gittiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının Malatya ilini yerleşim yeri olarak belirlediği, davalının aksini kanıtlayamadığı, davanın yetkili yerde açıldığının kabulü gerekmektedir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2013/21416 K. 2014/4023 T. 26.2.2014 ilamı;

Boşanma veya ayrılık davaları, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği gibi, davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de açılabilir. Bu yerlerden birini tercih davayı açana aittir.

Davalı, süresinde yetki itirazında bulunmuştur. Bu iddia ve savunma karşısında taraflar arasında yetkiye dair ön sorunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Taraflardan ön soruna dair delilleri sorulup, göstermeleri halinde toplanması ve hasıl olacak sonucuna göre ön sorunun çözümü gerekirken, taraflara bu hususa dair delil bildirme hakkı tanınmadan, eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

BOŞANMA DAVASI ve NAFAKA

Medeni Kanuna göre boşanma davasının açılması ile birlikte tedbir,yoksulluk ve iştirak nafakası talep edebilebilir.

Tedbir Nafakası;

TMK 169. maddesinde yer alan boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır hükmü gereğince, yargılama esnasında hakim tarafından tedbir nafakasına hükmedilir.

Tedbir nafakası ,boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesi ile son bulmaktadır.

-Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2019/7184 K. 2019/11328 T. 13.11.2019 ilamı;

Dava; tedbir ve yoksulluk nafakasına ilişkindir. İlk derece mahkemesince “Aylık 400,00 TL tedbir nafakasının aylık 500,00 TL olarak devamına, nafakanın karar kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olarak devamı ile davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine” şeklinde kurulan hükümde tedbir ve yoksulluk nafakasının geçerlilik tarihlerinin infazda tereddüt oluşturacak şekilde açıkça belirtilmediği, keza tedbir nafakasının hangi tarihten itibaren 500 Türk lirasına yükseltildiği hususunun belirlenmediği gibi, ilk derece mahkemesinin ilk kararı ile verilen boşanma hükmünün 05.07.2018 tarihinde kesinleştiği gözetilmeden, 17.01.2019 tarihli hükümde tedbir nafakasının karar kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olarak devamına yazılmak sureti ile boşanmanın kesinleştiği tarihten sonrası için de tedbir nafakasına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece, davanın açıldığı tarihten boşanma hükmünün kesinleştiği tarihe kadar TMK'nın 169. maddesi kapsamında tedbir, boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren ise yoksulluk nafakasına hükmedilmesi ve nafaka miktarlarının infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açıkça belirtilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

-Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2018/7058 K. 2018/14308 T. 11.12.2018 ilamı;

Mahkemece ortak çocuklar yararına dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına karar verilmiş ise de çocukların dava tarihinde davalı-davacı baba yanında bulundukları anlaşılmakta olup, mahkemece ortak çocukların anneye teslim tarihinin araştırılması ve teslim tarihinden itibaren tedbir nafakası takdiri gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına hükmedilmesi hatalıdır.

Yoksulluk Nafakası;

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka yükümlüsünün kusuru aranmamaktadır.

Boşanma davası sürerken yoksulluğa düşecek eş lehine tedbir nafakasına hükmedilmekte ve boşanma davasının kesinleşmesi ile tedbir nafakası yoksulluk nafakasına çevrilmektedir.

Yoksulluk nafakası alacaklının yeniden evlenmesi,eşlerden birinin ölümü ile kendiliğinden sonra erer.Alacaklının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşamasıyla,alacaklının yoksulluğunun ortadan kalkmasıyla, alacaklının haysiyetsiz hayat sürmesiyle dava yolu ile sona erer.

Yargıtay HGK kararı doğrultusunda, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/5082 K. 2019/12571 T. 19.12.2019 ilamı;

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir ( TMK m. 175/1 ). Davacı-davalı kadın boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı-davacı erkeğe göre ağır kusurlu olup, kadın yararına yoksulluk nafakasının koşulları oluşmamıştır. Bu nedenle, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddi gerekir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/5103 K. 2019/12386 T. 17.12.2019 ilamı;

Yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, kadının yargılama aşamasında asgari ücretle işe başladığı, yalnız yaşadığı, kira giderinin bulunduğu ve adına kayıtlı herhangi bir malvarlığının olmadığı, buna karşılık davalı erkeğin ise, polis memuru olduğu ve arkadaşları ile birlikte kiralık evde oturduğu anlaşılmıştır. Asgari ücret seviyesindeki gelirin kişiyi yoksulluktan kurtarmayacağını açıklayan HGK kararı doğrultusunda, asgari ücret seviyesinde gelir elde eden davalı karşı davacı kadın yararına yoksulluk nafakası koşulları gerçekleşmiş olup, elde ettiği gelir kadını yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Mahkemece davalı karşı davacı kadın lehine Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi gereği uygun bir miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken, yazılı şekilde isteğin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

İştirak Nafakası;

Medeni Kanunu'nun 182 .maddesi gereğince " Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır."

Boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren geçerli olmak üzere velayet kendisinde olmayan eş, aleyhine iştirak nafakasına hükmedilir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2018/2775 K. 2019/4310 T. 9.4.2019 ilamı;

Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılması, mali gücü varsa söz konusu olur. Davalı kadının çalışmadığı, düzenli bir geliri ve mal varlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı kadının velayeti babaya bırakılan ortak çocuklar için iştirak nafakası ile sorumlu tutulması hatalıdır.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2018/635 K. 2019/3340 T. 25.3.2019 ilamı;

Boşanma veya ayrılık vukuunda çocuk kendine tevdi edilmemiş taraf gücüne göre onun bakım ve eğitim giderlerine katılmakla yükümlüdür. Ne var ki; kendisi yoksul olan nafaka ile sorumlu tutulamaz. Toplanan delillerden davalı kadının ev kadını olup, herhangi bir gelirinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde, kadının, velayeti davacı babaya verilen ortak çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakası ödemekle yükümlü tutulması hatalıdır.

TAZMİNAT

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.

Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Hakim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2019/5168 K. 2019/12568 T. 19.12.2019 ilamı;

Delillerden ve tanık ifadelerinden taraflar arasındaki fiili ayrılığa neden olan olayın davalı-davacı kadının telefonundan başka bir erkeğe gönderilen ve kadının sadakatsizliğini gösteren mesaj olduğu, davacı-davalı erkeğin de kadının birleşen boşanma davası öncesinde başka bir kadınla otel kaydı bulunduğu, tarafların gerçekleşen diğer kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda eşit kusurlu olduklarının kabulü gerektiği, yanılgılı değerlendirme sonucu erkeğin ağır kusurlu olarak kabulünün doğru olmadığı anlaşılmıştır. Boşanma sonucu maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu, tazminat talep eden eşin ise kusursuz veya diğerine göre daha az kusurlu olması gerekir ( TMK m. 174 ). Bölge adliye mahkemesince davacı-davalı erkeğin, davalı-davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü ve bu hatalı kusur belirlemesine göre kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.

VELAYET

Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir

Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler. Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.

-Yargıtay 2.Hukuk Dairesi E. 2018/3799 K. 2019/3252 T. 21.3.2019 ilamı;

Mahkemece, yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzmanlardan, ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınarak iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun üstün yararlarına bir başka deyişle menfaatlerine uygun olup olmayacağı tespit edilip, iki rapor arasındaki çelişki giderildikten sonra oluşacak sonucuna göre karar verilmesi gerekir